şeytan prag'a gider

her yer berlin ruhu her yer sticker!


charles bridge'den (karlov most) geçerek kale tarafından prag 1 tarafına geldim. kaleye giderken girdiğim kitapçıdaki teyzenin yanlış tarifi veya benim yanlış anlamam sonucunda sola döndüm. 100 metre geçmeden kıllanıp yolu sormaya girdiğim döviz bürosundaki elemanla biraz muhabbet ettim. türkiye'den geldiğimi öğrenince abi "kardeş, ben türk!" gibi cümleler kurmaya başladı. altından çıkacak bit yeniğini beklerken çok geçmedi işin aslı astarı ortaya çıktı:


abi daha sonra "polat alemdar'ı da biliyorum!" dedi. malum camlı ortam tokalaşamadık kendisiyle, "eyvallah" dedim çıktım, "eyvallah" dedi. 

kendisinin tarifiyle aradığım yeri sonunda buldum: cafe slavia.

slavya kahvesinde oturan dostum tavfer'le,
vıltava suyuna karşı oturup, 
tatlı tatlı yarenliği severim 
hele sabahları hele baharda. 
hele sabahları hele baharda 
konuşurken dalar dalar gideriz 
bir yitirir bir buluruz birbirimizi. 
hele sabahları hele baharda. 
pırağ şehri yaldızlı bir dumandır 
ve kızıl, kocaman bir elma gibi. 
nezval geçer taze çıkmış kabrinden 
param parça yüreği de elinde
ve orhan veli'yle karşılaşırlar 
urumeli hisarından gelir o 
ve telli kavağa benzer orhanım yüreciği 
delik deşik onun da. 
biz de aynı loncadanız biliriz tavfer 
zanaatların en kanlısı şairlik 
sırların sırrını öğrenmek için 
yüreğini yiyeceksin, yedireceksin. 
pırağ şehri yaldızlı bir dumandır
 vıltava suyunun köpüklerine 
martı kuşlarıyla gelir istanbul... 
lejyonerler köprüsüne gidelim tavfer 
martı kuşlarına ekmek verelim.

nazım hikmet ran


güzel kahveleri, pastaları mevcut. denemedim ama baklava dedikleri bir tatlıları ve türk kahveleri de var. 

ayrıca saksafon çalan bu amca...


ve de bu dar geçit çıktı karşıma.


"sevmek bize iş oldu prag sokaklarında" diyemesem de sevdim prag'ı, prag sokaklarını, prag insanlarını. 

konuşkan, güler yüzlü, yardım sever insanlar olduklarını tecrübe ettim veya bana öyleleri denk geldi. 

ama insanlar ne kadar güzel olursa olsun o flash tv'ye maruz kalınacak demek ki! 


yahudi mahallesini bulmaya çalışırken yön sormak için yaklaştığımda ürken teyze ise "buralı değilim, berlin'den geliyorum!" dedi. almanca devam edip "berlin'in hangi semtinde oturuyorsunuz?" diye sorduğumda ise sorumu garipseyip "bu sizi ne ilgilendirir ki?" minvalinde verdiği cevapla beraber oturması muhtemel semtleri düşünmeye başlamıştım ki "ben de berlin'den geliyorum" deyince "çek erkeklerine benziyorsunuz. berlin'den geldiğinizi tahmin edemezdim" dedi. "hiç türk'e benzemiyorsunuz!"dan sonra bir de bu çıkmıştı, iyi mi? "etraf turist dolu, çek erkeği görüp görmediğimi bilemiyorum."dedim. güldü, fotoğrafımı çekip "artık bende bir fotoğrafınız var!" dedi ve devam etti "übrigens ich wohne in charlottenburg!" schloss charlottenburg'un orada oturduğunu söyleyince eski mahallemin iki lafını ettik, sonrasında "ilginç bir tesadüf oldu, belki yine karşılaşırız!" dedi, birbirimize iyi akşamlar dileyip ayrıldık. 

dolanmaya devam ederken anonymous bar'a denk geldim, ismine hürmeten girdim. güzel, rahat bir yer. bulabilirseniz veya benim gibi denk gelirseniz girebilirsiniz.



şehirde dolaşırken esnaf türklerin yanı sıra turist olan birçok türke de denk gelebiliyorsunuz. ailesi ile gelenler olduğu gibi erasmus öğrencisi olduklarını tahmin ettiklerim de vardı. tunuslu bir esnaf türk olduğumuzu öğrenince etrafta çok türk olduğundan bahsetti ve "hele bir bayram gelsin, türk dolar buralar." dedi.

5 katlı diye sağda solda duyacağınız charles bridge'in prag 1 tarafındaki ayağında bulunan karlovy lazne diye bir mekan var, hakkında söyleyebileceğim tek olumlu şey: merdivenlerinde çok güzel kızlar var. hiçbir katında doğru düzgün birşey bulamayınca yukarı aşağı dolanırken dikkatimi çeken bu oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder