der spiegel arardim derdime - 1


der spiegel'in yayinladigi fethullah gülen hakkindaki makalenin türkce trcümesi asagida yer almaktadir. önce kendim tercüme etmek istemistim ama asagidaki tercümeye ulasinca gerek görmedim. (yani tercümedeki kelime tercihleri, yazim hatalari ve tercümenin dilindeki tatsizlik bana ait degil.) makale cevresinde olusan gündem hakkindaki yaziyla seri devam edecek.

öncelikle makalenin fotograflari:



bu da ingilizcesi.

ve...

MAFYA BABASI

Dünya çapında milyonlarca Müslüman ona hürmet gösteriyor. Fethullah Gülen kendini İslam’ın Gandi’si olarak sahneliyor. Cemaati Almanya’da da yeni taraftarlar buluyor.

Kız çocuğu tonları yakalayamıyor, izleyicilerse buna rağmen alkışlarıyla kıyameti koparıyor. Çocuk bir Türk şarkısını seslendiriyor, kelimelerin tonlaması ise kulağa Almanca geliyor. Salon balonlarla, siyahkırmızı- sarı çelenklerle ve kırmızı-beyaz hilallerle süslenmiş. İzleyiciler Türk ve Alman bayraklarını sallıyorlar.

 Academy eğitim derneğinin ‘Kültür Olimpiyadı’ final öncesi daveti söz konusu. Binlerce insan yetenek yarışmasını görmeye gelmiş. Alman-Türk Tüdesb Okulu Koroso sahnede ‘Benim küçük yeşil kaktüsüm’ şarkısını söylerken sevinç çığlıkları atıyorlar. Ve huşu içinde dikkat kesiliyorlar bir kız öğrenci şiir okuduğunda. Arkasındaki ekranda kollarında çocuk tutan kadınların resmi görünüyor. Şiirin başlığı ‘Anne’. Bir anlık bir süre içinde şiirin müellifi beliriyor: Fethullah Gülen. Gülen herhangi bir şair değil, salondaki herkes onu tanıyor.

1941 yılında Türkiye’de doğan Gülen, bütün dünyada milyonlarca Müslüman tarafından saygı görüyor. O, İslam’ın en etkili vaizlerinden biri. Taraftarları 140 ülkede okullar açmış, bir banka, medya organları, klinikler, bir sigorta, bir üniversite kurmuş. Berlin Üniversitesi’ndeki yarışma emrini uygulayan eğitim derneği de kendini Gülen’e dayandırıyor. Gülen’e yakın şirketler kültür olimpiyadına sponsor oluyor, Gülen’e yakın medya bunun hakkında haber yapıyor ve işte böylelikle katılımcı öğrencilerin çoğu Gülen Okullarına gidiyor Birbirinden bir şeyler öğrenen, birlikte müzik yapan, dans eden, alkışlayan Almanlar ve Türkler. Bu akşamın sunduğu manzaralar bunlar. Dinler barış içinde birlikteliğini duyurmaları gerekiyor. ‘İnsanlık tarihinde sadece ve sadece hayra hizmet eden ilk hareket biziz’ diyor Gülen’in İstanbullu samimi dostu Mustafa Yeşil.

Gülen’le yollarını ayırmış, cemaatin iç yaşayışını bilenler farklı bir hikaye anlatıyorlar. Onlar daha ziyade koyu tutucu bir gizli örgüt, Scientology gibi bir tarikatten bahsediyor. Onlar kültür olimpiyadının hoş manzaraları ile hiçbir alakasının olmadığı bir dünyadan bahsediyor. Cemaat, bu anlatılanlara göre, özel kadrosunu bütün dünyada ışık evleri denen öğrenci evi Kuran Okulu karışımı yerlerde yetiştiriyor. Gülen onların gurusu, hiç bir muhalefete tahammül göstermeyen ideologları. Amacı iktidar ve otorite; anlaşma ve tolerans değil. Rüyası ise İslam’ın Batı’ya hükmettiği yeni bir çağ.

Uzmanlar da benzer tahminlerde bulunuyor. Hollandalı sosyolog Martin van Bruinessen Gülen Cemaati ile gizli örgüt Opus Dei arasında paralellikler görüyor. Amerikalı tarihçi ve Ortadoğu uzmanı Michael Rubin Türk vaizi İran devrim lideri Ayetullah Humeyni ile karşılaştırıyor. Ve 2010 yılında WikiLeaksten paslanan büyükelçilik mektuplarına göre ABD diplomatları Gülen Cemaatini Türkiye’dei en güçlü İslamcı gruplaşma olarak değerlendiriyor: ‘Ticaret ve ekonomiyi kontrol ediyor ve siyasi arenada derin bir nüfuz elde etti.’

Cemaatten ayrılanların sadece çok az bir kısmı hareketin içinde bulundukları zaman hakkında konuşuyor. Konuşanlar ise isimlerinin verilmemesi konusunda ısrar ediyor. Gülen’den ve onun adamlarından korkuyorlar. İşleri, sağlıkları, aileleri adına korkuyorlar. Cemaatten ayrılanlardan biri, Spiegel ile görüşmesinde Serkan Öz ismini seçmiştir, birkaç yıl boyunca bir Almanya metropolündeki ışık evinde yaşadı. Abituru bitirir bitirmez buraya taşındı. İnternette gördüğü Gülen vaazları İslam dindarlığı ile moderniteyi barıştırdığı için onu heyecanlandırmıştı. ‘Işıkevindeki teşekkül ve günlük hayat, diyor Serkan Öz, öğrenci evlerinin kolaylığından ziyade bir manastırın kıtlığına ve acımasızlığına denk düşüyordu. Kaldığı evde sadece erkekler kalıyordu, bayan ziyareti ve alkol yoktu. Ev sakinlerinin hepsinin ‘Ağabey’ dediği başkanları ne zaman çalışılacağı, ne zaman ibadet ibadet edileceği, uyunacağı gibi konularda günün akışını belirliyordu. ‘Hapisteymişizi gibi göz altında bulunuyorduk’ diye hatırlıyor gruptan ayrılan öğrenci. Öz her gün Kuran okuyor ve Gülen’in eserlerini etüt ediyordu. Işıkevleri hareketin temelini oluşturuyor. Genç ‘Fethullahçılar’ burada sadık hizmetçiler olarak yetiştiriliyor. Işıkevleri bir çok ülkede var: Türkiye’de, ABD’de, sadece Berlin’de iki düzine var. Cemaatöğrencilere ve üniversite öğrencilerine çoğunlukla ücretsiz kalacak ev sunuyor ve karşılık olarak da hepsinin hayatını ‘Hizmete’, İslam’a hizmete, adamalarını bekliyor.Fasıldan Fasıla başlıklı kitabında Gülen, bir öğrencinin gece-gündüz koşturması, hiç kimse tarafından uyurken görünmemesi gerektiğini söylüyor: ‘Mümkünse günde üç saat uyumalı, iki saatini başka ihtiyaçlara ayırmalı, geri kalan kısmı tamamen hizmete vermeli’ Işıkevi sakinlerinin misyonerlik de yapması gerekiyor. Gülen eserlerinde bunun için tavsiyelerde bulunuyor: Öğrenciler inançsızlarla dost olmalı, mecbur kalındığında rol yapmalı. ‘Örümcek sabrıyla ağımızı gereceğiz, ta ki insanlar yakalansınlar.’

Serkan Öz günlük hayatını giderek daha güçlü bir şekilde ‘Hizmet Düsturları’ adını verdikleri Gülen kurallarına göre uyguladıkça özgürlük alanı daha da azalmaya başladı. Cemaat ona hangi mesleği seçeceği konusunda talimat verdi. Hareket dışında arkadaşı ise hemen hemen kalmamıştı. Hareketten ayrılan diğerleri sadece Gülen cemaati içinden evlenme konusunda nasıl sıkıştırıldıklarını anlatıyorlar. Bazı ışık evlerinde televizyon izlemek, Gülen ideolojisine ters gelen müzik dinlemek, kitap okumak yasak. Charles Darwin ve Jean –Paul Sartre gibi. Bazı ev sakinleri ise çocuklarını cemaate kaptırmak istemeyen anne-babalarıyla olan irtibatlarını kesmeye zorlandıklarını söylüyor. Serkan Öz ışıkevinden ayrılmaya karar vermiş. O artık bir dönekmiş ve ona açılan kariyer kapıları kapanmış. İzole edilmiş, arkadaşlarını, yakınlarını, dini vatanını, dünyadaki yerini, bugün durumu böyle görüyor, kaybetmiş.

Almanlar geçen yıllarda yoğun biçimd İslam konusuyla hemhal oldular. İslam konferansları, entegrasyona dair araştırma projeleri mevcut. Buna karşılık ülkede Gülen ve hareketi hakkında Alman kamuoyu neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Halbuki ülkede Müslümanlara Gülen Cemaati kadar etki eden başka neredeyse kimse yok. ‘Almanya’daki en önemli ve en tehlikeli İslamcı hakete’ diyor Marbuglu İslam bilimci Ursula Spuler- Stegemann. ‘Her yerdeler’

Cemaat taraftarları yüzden fazla eğitim kuruluşu işletiyor: Okullar, ders takviye merkezleri. Berlin Kültürlerarası Diyalog Platformu gibi 15 kadar ‘Diyalog derneği’ kurdular. Dernekler, hahamların, rahiplerin ve imamların buluştuğu konferanslar düzenliyor, İstanbul gezilerine davet ediyorlar. Gülen taraftarları, Türkiye’nin en yüksek tiraja sahip olan, Avrupa baskısı, bütün dünyada şubeleri bulunan Zaman gazetesini ve aylık Fontaene dergisini çıkarıyor. Ebru TV ve Samanyolu TV kanallarını işletiyorlar. Berlin ve Brandenburg’da faaliyet gösteren 150 firmanın oluşturduğu girişimci derneği Barex de yine Gülen ağına ait. Berlin’deki Gülen derneği FID’in danışma kurulunda eski federal meclis başkanı Rita Süssmuth (CDU) oturuyor. Hessen Adalet bakanı Jörg Uwe Hahn (FDP), Hıristiyan Demokrat Ruprecht Polenz ve uzun yıllardır Berlin senatörlüğü yapan Erhart Körting (SPD) Gülen Cemaati’nin davet ve organizasyonlarına icabet etti.

 Cemaatin en büyük başarılarından birini ise Berlin Spandau’daki Tüdesb Lisesi oluşturuyor. Okulun itibarı iyi: küçük sınıflar, motivasyonlu öğretmenler, modern donanımıyla okula çok sayıda kişinin başvuracağı kesin. Çocuklar, çoğu Türkiye kökenli, Türkçe ve Almanca konuşuyor, ders Berlin müfredatına göre işliyor. Bazı öğretmenler Gülen hakkından hiçbir şey duymamış. Diğerlerinin ise harekete her ay maaşlarının bir kısmını havale etmesi gerekiyor. Okul uzun zaman Gülen ile hiçbir bağlantısının olmadığı beyanında bulunmuştu. Tüdesb derneği başkanı artık Gülen’le olan bağlantıyı gizlemiyor.

Gülen Cemaatinin iki yüzü var: Biri dünyaya dönük, diğeri kendini dünyadan saklıyor. Özellikle finansman şeffaf değil. Zengin şirketler milyonlar veriyor, ama memurlar, zanaatkarlar da Gülen projelerinin finansmanına katılıyor. ‘Fethullahçılar’ gelirlerinin ortalama olarak yüzde onunu cemaate veriyor, bazıları yüzde 70’ini Fethullah Gülen ise kendini mütevazi bir vaiz olarak sahneliyor ve Müslüman bir Gandi gibi tesirli olmak istiyor. ‘Cami yerine okul açın’ teranesi ona ait. ABD’ye yerleşene kadar Batı onun için bir düşman imgesi idi. 1979 yılında ‘Çağ ve Nesil’ adlı kitabında ‘Kıyamete kadar Batılılardan hiçbir insani tavır görülmeyecek’ diyordu. Avrupa’ya açılan Türkleri ‘asalaklar’, ‘kan kanseri’ olarak mahkum ediyordu. 2011 kasımında Türk ordusundan ayrılıkçı Kürtlere saldırmasını istiyordu: ‘Yerlerini belirleyin, kuşatın, birliklerini paramparça edin, evlerine ateş yağdırın, ağıtlarına ağıt katın, köklerini kazıyın ve işlerini bitirin.’ Gülen Evrim Teorisini de inkar ediyor ve bilimsel olmamakla, hayali olmakla itham ediyor. Onun için bilimsel gerçekler sadece Kur’an ile örtüştüğü zaman gerçek.

Gülen Anadolu’da bir köy imamının oğlu olarak yetişti. Daha sonra ‘Köln Halifesi’ olacak Cemaleddin Kaplan ile birlikte Erzurum’da bir camide ders aldı. Aynı zamanda diliminde Kürt kökenli tasavvuf vaizi Said Nursi’nin öğretileriyle karşılaştı ve onun cemaatine katıldı. Ankara 80’li yıllarda Komünizmle mücadelede Türk-İslam sentezi üzerine yemin ederken Gülen fırsatı değerlendirdi. Türkiye’de ve Türkiye dışında okullar açtı ve katı laik başbakan Tansu Çiller’e danışmanlık yaptı. O zamanlar talebelerine verdiği biz vaazında yeni bir Müslüman çağın tesis edilmesini istedi. Taraftarlarına Türk devletine nüfuz etme ve iktidarı devralma zamanı olgunlaşana kadar entrikacı davranma öğüdünde bulundu: ‘Farkettirmeden sistemin damarlarına sokulmalısınız. Doğru an gelene kadar, bütün bir devlet gücünü elinize geçirene kadar beklemelisiniz. Eğer acele davranırsak, dünya kellemizi alır. Müslümanlar her yerde acı çeker. Civcivin başını uzatacağı kırk günü beklemeden yumurtanın kırılması olur.’ 1999 yılında bu konuşmanın videosu kamuoyuna duyurulunca Gülen Türkiye’den kaçmak zorunda kaldı. Sözlerinin maniple edildiğini iddia eden Gülen o zamandan beri ABD’de sürgünde yaşıyor.

Hareketinin bir adresi, posta kutusu, kaydı, merkezi hesabı yok. Gülen taraftarları şeriat ve cihad gösterilerinde bulunmuyor, gizli çalışıyor. Fethullah Gülen, baba, rotayı ve emri veriyor. İktidarın iç çevresinden bazıları onyıllardır Gülen’e hizmet ediyor. Bunlar hareketin en önemli şirketlerini kontrol ediyor: Yayınevleri, vakıflar. Orta Asya, Avrupa gibi her bir dünya bölgesi bir ‘ağabey’ in sorumluluğuna verilmiş. Hiyerarşi milli ve yerel ‘ağabeyler’den semtlere kadar devam ediyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın İslami-muhafazakar Ak Parti ‘si 2002 yılında meclis seçimlerini kazandığında Gülen’in Türkiye’deki etkisi arttı. Gözlemcilere göre her iki taraf da stratejik ortaklığa gitti: Gülen AKP’nin oylarını garanti altına aldı, Erdoğan cemaati korudu. ABD diplomatlarına göre 2004 yılında AKP milletvekillerinin beşte biri Gülen Cemaati’ndendi, aralarında adalet ve kültür bakanları da vardı. Hareketten ayrılan üst düzey biri çok sayıda sevlet memurunun Gülen ağabeylerinin emirlerine göre hareket ettiğini söylüyor. ‘Onlar bizim talebemizdi. Biz onları eğittik, destek verdik. Bu minnettar çocuklar görevlerine başladıkları zaman Gülen’e hizmete devam ediyorlar.’ Eski polis müdürü Adil Serdar Saçan 2006 yılında Fethullahçıların poliste yüksek pozisyonların yüzde 80’den fazlasını işgal ettiğini söylüyordu. ‘Gülen Hareketinin üyelerinin polisi kontrol ettiğini ispat etmek imkansız.’, diyordu 2009 yılında Ankara’daki ABD büyükelçisi James Jeffrey. ‘Ama aksini söyleyen kimseye de rastlamadık’.

Gülen Cemaati’nin Almanya’daki yüzü Ercan Karakoyun. 31 yaşındaki Karakoyun, fahri başkanlığını Gülen’in yaptığı Berlin diyalog derneği FID’i yönetiyor. Göçmen bir Türk ailesinin oğlu olan Karakoyun, Potsdamer Platz’daki bir büroda misafirlerini karşılıyor. Sade, işlevsel mobilya, yerleri kaplayan açık mavi bir halı, kitaplıkta Gülen’in eserleri, ‘Anne Frank’ın Günlüğü’, Protestan bir teolog olan Heinz Zahrnt’ın ‘Doğru Dilde İncil’i duruyor. Kitaplar uyumlu görünüyor: Herşeyden bir şeyler ama tezatsız bir şey yok. Böylelikle misafirlere şu mesajı veriyorlar: ‘Bakın biz iyi Müslümanlarız. Nazi kurbanlarının yasını tutuyoruz. Hıristiyanlıkta teolojik tartışma seviyesine yükseldik. Demokratız.’ Karakoyun, genç yaşlarda Kuzey Ren Vestfalya’a bir cami önünde kendisine laf atan bir ‘ağabey’ üzerinden hareketi tanımış. Gülen’in kitaplarını okumaya başlamış. ‘Ağabey’e Türkiye’ye giderken eşlik etmiş ve cemaate angaje olmuş. Üniversitede ve lisede asker toplar gibi taraftar toplamış, kendisi de bir ‘ağabey’ olana kadar hiyerarşide yükselmiş. Karakoyun mütevazi bir Almanca ile kendisinin ve Gülen Cemaatinin her ‘organizasyon’da cemaate zarar vermek isteyen ve tehlikeli bir tarikat olarak gören mutat şüphelilerden mektup, e mail ve telefon aldığını anlatıyor. Ona göre bunların hepsi birer ‘komplo teorisi’. Berlinli Gülen taraftarının dünyası iki gruptan oluşuyor: Eleştirenler ve sempatizanlar. Eleştirenlere örnek olarak aklına Batılı İslam karşıtları, aşırı Türk milliyetçileri Kürt PKK’nın teröristleri geliyor. Destek verenler olarak diyalog, tolerans, herkesin hayrı için huzurlu birliktelikten yana olan herkesi gösteriyor.

Bunların hepsi kulağa masum gibi geliyor, toleranslı olduğu kadar barışçıl. Ancak eleştirenlerin başına nelerin geldiğini Türkiye’de İlhan Cihaner yaşayarak öğrendi. ‘Gülen’e dokunan yanıyor’ diyordu eski yüksek savcı. Cihaner, Gülen Cemaatie’ne 2007 yılından bu yana karşı soruşturma yürütmesiyle laik Türklerin kahramanı oldu. Cemaatin içinde yasal olmayan para işleri olduğuna dair işaretlerin olduğunu söyleyen Cİhaner’in elinden dava hükümetin baskısıyla alınmış. 2010’da ise tutuklanmış. Cihaner’e atfedilen suçlama hükümeti devirmeyi planlayan bir suikast grubu olan aşırı milliyetçi yapılanma ‘Ergenekon’a üye olmak şeklindeydi. Cihaner’in siyasi muhalifleri bile bu suçlamaları saçma buluyor. Eski savcı geçmişte mafyatik yapılanmalara karşı kararlı mücadelesiyle kendini göstermişti. Şimdi ise ‘Ergenekon’un talimatı üzerine hareketi gözden düşürmek için Gülen taraftarlarının kaldığı yurtlara silah soktuğu ileri sürülüyordu. Savcılık iddianamesinde anonim şahitlerin ifadelerine dayanıyordu. Cihaner delil yetersizliğinden salıverildi. Bugün muhalefet partisinde milletvekili. İstanbullu gazeteci Ahmet Şık’ın başına da benzer olaylar geldi. Gülen Hareketine dair Imamın Ordusu adlı kitabı piyasaya çıkmadan kısa süre önce 2011 martında tutuklandı. Yayınevi güvenlik kuvvetlerinin saldırısına uğradı, Gülen Hareketinin polis ve yargıya nasıl nüfus ettiğini anlatan kitabının metnine el kondu. Suçlama: Araştırmacı gazeteci ‘Ergenekon’ üyesi imiş. Halbuki tam da Ahmet Şık 2007 yılında haftalık dergi Nokta’da meslektaşlarıyla birlikte bir ‘Ergenekon’ amiralinin gizli darbe planlarını açığa çıkarmış ve gizli örgüte karşı olmuştu. Şık birkaç ay önce uluslararası protestolar ardından Şık’ın tutukluluk haline son verildi. 2010’un eylülünde eski bir Türk polis müdürü ve bir zamanların Gülen sempatizanı Hanefi Avcı tutuklandı ve ‘Ergenekon’ tertibinde payı olduğu gerekçesiyle suçlandı.O da kısa bir süre önce kitabında Gülen’in polisteki özel ekiplerini hasımlarının telefonlarını gizlice dinlemek ve davayı maniple etmekle suçlamıştı. Tutuklamaların arkasında Gülen’in olduğu ispatlanamıyor.

O, Pensilvanya’nın dağlarında dünyadan elini ayağını çekmiş vaziyette yaşıyor ve sanki bütün bu olanların onunla ilgisi yokmuş gibi davranmaktan hoşnut görünüyor. Spiegel ile mülakatı ise reddetti. Başkaları ise onun lehine konuşuyor. Gülen’e yakın Zaman gazetesinin eski genel yayın yönetmeni Mahmut Çebi’nin bürosu Offenbach’daki World Media Group binasında. Avrupa Zaman’ı hayata geçiren gazeteci 30 bin abone tarafından okunan gazetede nisan ayından bu yana yazar olarak çalışıyor. Çebi ve Zaman okuyuculara dünyayı cemaatin bakış açısıyla açıklık getiriyor. Gazete Gülen’in metinlerini, vaazlarından, şiirlerinden bölümleri yayınlıyor.

Eleştirmenler Zaman’ı Gülen karşıtlarına zarar vermek için doğrudan hedef alarak yanlış haber yaymakla suçluyor. Sol Parti siyasetçileri birkaç hafta önce Gülen’in Kürtlere yönelik açıklamalarını kınarken, Zaman Sol Parti’nin yasak Kürt İşçi Partisi PKK’yı desteklediğini iddia etti. Harvard’da ekonomi siyaseti okutan Prof. Dani Rodrik ‘Cemaat boğazına kadar kirli işlere bulaşmış’ diyor. Zaman bu mafyayı yalanlarla, hilekarlıkla, maniplasyonla destekliyormuş. ‘Kendi işlerine yarayacak hiç bir dezenformasyon yok ki kullanmasınlar’ diyor Rodrik. Mahmut Çebi bütün suçlamalara karşı çıkıyor. Gazetesinin Gülen’in idealleri doğrultusunda yayın yaptığını, ancak ondan talimat almadığını söylüyor. Gülen bir tarikat lideri değil, Habermas gibi bir filozofmuş.

Resim altı:
Saylorsburg’daki İdeolog Gülen: ‘Örümcek sabrıyla ağımızı gereceğiz, ta ki insanlar yakalansınlar.’

2 yorum:

  1. Şu da yanıtı imiş kendisinin:
    http://haber.rotahaber.com/gulenden-der-spiegele-sert-cevap_295697.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. paylastiginiz link icin tesekkür ederim. bu cevabi yayinlamayi istiyordum ben de ama baska bir linki kullandim.

      Sil